MUSTAFA ÖNEŞ’İN ARDINDAN...

 

 

 

Bu satırları kaleme aldığım şu sıralarda, Mustafa Öneş’in cenazesinin bir morgun soğuğunda bekletildiğini bilmek, uzun yıllardır tanıdığım bu saygın edebiyat adamının seksen iki yıl süren yaşamının özetinin acı gerçeğini yüzüme vuruyor. İtiraf etmeliyim ki, kendisini tanıyan biri olarak bu ölümde benim de payım var. Öldükten günler sonra fark edilip komşuları tarafından polise haber verilmese, yaşamı boyunca yalnız yaşayan Mustafa Öneş, 19 Ocak perşembe gününden beri, artık atmayan kalbi ile çürümeye devam edecekti.

Sosyal medyada cenaze tören yerinin kimsesizler mezarlığı olarak bildirilmesine rağmen, kendisine “toprağı bol olsun!”, ”ışıklar içinde uyusun!”, “Allah rahmet eylesin!” mesajları paylaşan yüzlerce tanıdığının, bu tavrında ölü toprağı örtücülüğü görmek inciticiydi. Hele ki, bazı soykacı şiir yazıcıların, kendi şiirilerini Mustafa Öneş’in nasıl da beğendiğinden bahisle meydana inmekte gecikmemeleri ibret vericiydi.

Neyse ki, cenazeye sahip çıkan sevenleri sayesinde İstanbul’un en eski mezar yerlerinden sayılan Feriköy Mezarlığı’na gömüleceği bildirildi.

Felsefe ile yoğrulmuş edebiyat yazılarında nezaketin, inceliğin ve benzeri olmayan tarafsızlığın eleştirmeniydi Mustafa abi. Kendisinin belki de son on beş yılına yakından tanıklık etmiş, kırk yedi yaşında biri olarak, elli yıldır tanıdığımı iddia edebilirim. 1961 yılında girdiği felsefe bölümüne 1962’de katılan Nurettin Hiçyılmaz, ortak dostumuzdu. Koltuğunun altındaki çantası, her zaman şık ve temiz giyimi ve sıcaklığıyla gençlere güven veren bir ağabeydi. Yine kendisini neredeyse yarım asırdır tanıyan Mehmet Ergün, “Alıngan ağabeyim Mustafa Öneş Yunus’ça göçtü...” diye not düştü sosyal medya hesabına.

1935’de başlayan yaşamı 1961 felsefeye girişiyle dönüm noktası olmuştur. 1967 Nisan ayında Yeni Dergi’de ilk defa yazdığı eleştiri yazısıyla eleştirmen kimliği kazanmıştır. “Nazım Hikmet’in Şiiri” adı ile yayınlanan uzun incelemesi, Mehmet H. Doğan ile birincilik ödülünü kazanmıştır. Nazım Hikmet Şiiri’ni konu ve şiirsel veriliş diye ikiye ayırıp incelemesi, yazın dünyamızda lezzetine doyulmaz saptama ve eleştiri yazılarıyla özellikle de şiir okurunun ufkunu açmıştır. Gençliğinde Hocapaşa Vergi Daire’sinde memurluk yapmış, reklam ajanslarında düzeltmenlik ve kitap dağıtıcılığı ile geçimini sağlamış.

Artık sadece anılarımızda yaşayan edebiyat-Koop toplantılarımızın uzayan gecelerinde sayısız defa şiir konuştuk. Haftalık yönettiğim şiir toplantılarımın müdavimlerinden olması, adıma bir onur olmuştur. Zühtü Bayar ve Nurettin Hiçyılmaz ile satranç oynarken, öfkesini ve sevincini kimseyi kırmadan ve sevindirmeden yine kendi içinde yaşardı. Belki de çocukluğundan gelen kekemeliği Mustafa Öneş’i şiire, yazıya ve dolayısıyla kendi içine kapatmıştır. O’nunla konuştuğunuzda içinde atan bir kalp yerine sanki kafeste bir küçük kuşun kurtulma çabasına şahitlik ederdiniz. O küçük kuş ile mutlu muydu bilinmez ama son yıllarda ilerleyen paranoyası, öldürüleceği korkusuyla sürekli bir adres değiştirme arzusu içinde devam etti durdu. Komşuları tarafından evinin dinlendiğini, takip edildiğini ve kendisini öldürmek isteyen komşularından kurtulmak için adres değiştirmek istediğini söylüyordu. İç dünyasını açtığına başkaca da rast gelmedim hiç. Kendisine tıbbi yardım aramamamızın suçluluk duygusunu bize bırakıp sessizce gitti. Yüzlerce kibrit kutusu üzerine yapılmış desen ve çeşitli karalamalarını tüm yazıları ile bir dosya halinde bırakıp gitti.

Dip notunda,

“Yazdığım ilk şiir, Cahit Külebi etkisi taşıyor.Yazılış yılı1956. Yelken dergisinde son dörtlüğü eksik olarak yayınlandı(1958)” diye tükenmez kalem ile yazarak yedi sene önce bana teslim ettiği ilk şiirini (Bizim Şehirden) gecikmiş bir borç ödemesi olarak Üvercinka okuruna sunuyorum.

 

BİZİM ŞEHİRDEN

 

Bizim şehirde sabahları

Nemli deniz rüzgârları dolaşır saçlarında

Bir yalnızlıktır sarar içini

Caddelerinde, sokaklarında

 

Bizim şehirde gündüzleri

Akşam olmasını bekler insan

Mutlaka bir kız vardır içinde

Esmerinden, sarısından.

 

Bizim şehirde geceleri

Parkın tahta sıralarına uzanıp

İlham almayan yoktur

Ayından, yıldızından.

 

Her haftası yıla bedeldir

Zaman yavaş geçer bizim şehirde

Gün gelir tükenir sabrın

Yalnızlık içinde.

 

Şair/Şiir yazıları (1996, Oğlak Yayınları)

Şiir Kuşatması (2006, Memet Fuat Eleştiri/İnceleme Ödülü, Say Yayınları)

Şiirsiz (2011, Pia Yayınları )

Tekne Kazıntısı (Şiir, Tülay Ferah ile ortak, 2013, Pia Yayınları)

 

Üvercinka 28. Sayı / Şubat 2017’de yayınlandı.