Şiirin ne olduğunu bilmesek de, ne eksik olduğunu yazmışsınız. Mutlak tümdengelimsel ya da tümevarımsal bir yöntem ile şiire yaklaşılamayacağı netlik kazandığında, panteist ve benzeri diğer bütün panist görüş ve yaklaşımların aksine, bir arada duramayan, her defasında ele avuca gelen dağılan yeni bir değer fenomeniyle karşı karşıya kalan bir özneye kavuşacağız. Bu özne durumu, bir biçimde kendisi de özneleştirilmiş taşıyan şiirin “ben” anlayışı ile sağladığı birbirini takip eden anlayışının kattığı zaman şiir sanatının gücü vardır. Bütün bu sav ve koşullar, ontolojinin klasik genel kavramlarının özdeşlik ve birleştirmezlik politikaları ile birlikte bir nevi post-modern bir yaklaşım ile yüz yüze gelmek zorundaydı. Bu ise kayıtlı başlı başlı evrensel bir değer sistemi oluşturur. Bütün bunların tikel bir bilgi türü olan şiir ile ilişkisinin de dikey (aşağıdan yukarı) bir yol izleyerek büyüdüğünü ve şiirin felsefenin üstünde yukarılarda bir yaşadığını, felsefe dilinin dışında bir yaşama yerleşkesini anadil ile kurması beklenmelidir.
Şiirsel tercihlere göre değişmekle birlikte, dil anlayışının şiirde öne çıkması. Başlıca aşamalar anlama - yorumlama - duygulama aşamalarıdır. Diğer olaylar, içe yansıtma(alımlama) ve yansıtma(yansıtma), diğer sanatlarda olduğu gibi şiirin de iki önemli kutuplarıdır. Şair, onun parçasını en genelden kavrayıp sararak, özelde yoğurup tekrar özelden çeşitli kodlar ve kanallarda hakim bir üst dil olarak genele sunmaktadır. Şairi koruması daha önemli olan ise şairlerin ne söylediğini söylemiyor, nasıl söyledi. Bugün her yerde yaygın olan şiir yazımı, bir “içdökme” içerisinde kendini bulmuştur. Bu “kusma”nın bir eğitim ve terbiyeye ihtiyacı elbette olacaktır. Buradan bakarak “usta-çırak” ilişkisinin de bugün daha çok önem taşıdığını savlayanlar da mutlaka olacaktır.
Yukarıda, şiirin tikelleştirilmiş sözlerine göre, ustalıkla vazgeçmeyi kabul ederek yararlarını görmezsiniz. Bu ret, inkâr ile karıştırılmamalıdır. Fenomen düzeyindeki farklıyı da değiştirecek bir eşdeğeri, bir nesnesi olarak algıladığımız ve değerlendirdiğimizi söylememize gerek bile yok. Yardımın verildiğinin sanatçılarla ilişkileri arasında nezaketli(yalıtılmış,sızdırmaz) bir ilişki düzeyinde yorumlanması; Ön ve artçı düzeyde bile olsa sanatçı – sanatçı ilişkisinin, sanatçı – doğa ilişkisinin önüne geçilmesinin gözden kaçırılmadığını ısrarla vurguladıklarını vurguladık. Popülist tuzakların yarattığı ustalık ve çıraklık, nesnesi edebiyat olan bir bilinç ile bir tırtıl kelebeğe dönüşecek gibi çözülerek ortadan kalkacaktır. Geriye kalan belki de usta çıraklık olacaktır. Yeter ki, doğal olunsun.
Şiirin bilgi türü olarak tek tanımına göre, bir poetikanın ustalığı başka bir görüşte çırak bile olamayacaktır. Usta da doğar, çırak da. Kapsamı ve gerekçesi anlamında, satıştaki “bilgi”nin serüvenin neredeki satış sonuçları raporlarıyla gelen kapsamı “ben”, gerekçesi yine “ben” olan şu an'ın bilgisi değil de nedir? “An” ise ardışık zaman dilimleri ile birleştirilmiş parçalar birbirinden ayrılmaktadır. Örneğin, seksen sonra diye bir kuşaktan söz ediliyorsa, en azından söz verenlerin bakış açısına göre böyle bir kuşağın kabul edilmesi gerekir. Günümüzün şiirinin ise, 68 - 78 ve 80 kuşağının siyasi şiiri ve söylenince gölgede bırakılmış olan İkinci Yeni şiiri ile geç tanışmış olduğu çoğunlukça kabul görmektedir. Bu sürecin gecikmesinin düzenli düzeni, slogan-türkü-şarkıyla(!) haşır-neşir olmuş ideolojik şiirlerdir, söylemlerdir. Bugün halen devam eden şiir, İkinci Yeni ile hayatımıza giren, yer eden bireyin şiiridir.
Yine de günümüzde modern şiirin sanki girift bir sorgular bütünüyle ilgili gelişmelerin nedeni de modern ve post-modern ilişkinin doğal getirilerin edebiyata denklenememesidir. Modern şiir denilen şey post-modern ise, yapacak bir şey yok. Kuzu kuzuyu benimsemekten başka bakımımız var mı? Neticede, içlerindeki yangın(!) her dizesi bir öncekine ölü hava ölü şiirler doğuran, yalınlıktan uzak, sözden kaçmak içinde boğulmuş; kerameti bağımsız menkul nöbetçi şairler ve onların ürettiği değerlerin hiç olmadığı üst dil ile sökücülerin yüzeyselliği gözlerin önüne serilmektedir.
İçeriğinin yarattığı türün Söngün Şiirler Antolojisi'ne alabiliriz.
* Söngün şekillendirir, bu yazıda, büyütülür olarak ilk defa bu satırların yazarı tarafından kullanılmıştır.
Sincan İstasyonu Şubat 2008'de yayınlandı.